[ad_1]
MediaCat Live’ın sekizinci buluşmasında su, gıda ve iklimin geleceği konuşuldu.
15.06.2020 – 18:07 | MediaCat
Mayıs ayında start verdiğimiz MediaCat Live yayınlarında bu zamana kadar pandemi süreci ve sonrası dünyada tüketim, üretim ve iş yapımlarından içerik ve performansta yeni formüller ve kültür tüketimine; genç kuşakların yeni dünya özlemi, değişen değer ve davranış biçimlerinden çalışmanın geleceğine; yeni dünya inşasında teknolojinin rolünden dijital hayatta kalmanın yollarına kadar pek çok konuyu sektör yetkilileri ve düşünce liderlerinin katılımıyla masaya yatırdık. Bugün MediaCat Live yayınlarının son haftasına giriş yaptık. Hafta boyunca pandemiden en çok etkilenen endüstrilere odaklanacağımız konferansların ilkinde su, gıda ve iklimde yeni yaklaşımları konu edindik.
“Şimdi Dünya için ne yapacaksın? Su, gıda ve iklimde yeni yaklaşımlar” başlıklı panelin moderatörlüğünü WWF-Türkiye Eğitim Programları Müdürü Esra Turam üstlenirken panelistler Şef Arda Türkmen, Migros Pazarlama ve Yurtdışı Operasyonlar İcra Kurulu Üyesi Cem Rodoslu, Beslenme Uzmanı ve Aktivist Dilara Koçak, Coca-Cola Türkiye, Kafkasya, Orta Asya İş Birimi Kurumsal İlişkiler Direktörü Sinan Cem Şahin, Çoban & Ressam Sinan Demir, Unilever Food Solutions Global Pazarlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Şükrü Dinçer, Tabit Akıllı Tarım Teknolojileri Kurucu Ortağı Tülin Akın’dı.
Konferanstan çıktılar şöyle:
- Araştırmalara göre Y Kuşağı’nın en büyük endişe kaynağı ekonomik imkanların yetersizliği ve işsizlik olurken su, gıda, iklim ve çevre başlıkları daha gerilerde yer alıyor. Büyük çoğunluk su, gıda ve iklimi endişe kaynağı olarak görmese de şu an yaşadığımız olayların kaynağını doğayla ilişkimiz oluşturuyor.
- Bugün gıda üretiminin yüzde 90’ını hâlâ topraktan sağlıyoruz. Her sene 24 milyar ton toprak yok oluyor. Dünya üzerinde 60 milyar ton ekilebilir toprağa sahibiz. Azalan toprak, iklim krizinin de tetikleyicisi. Toprak olmadan beslenmeden, gıdada söz etmek mümkün değil. Toprağı kimyasal ve mekanik müdahalelerden korumak lazım.
- Pandemi sürecinde yerelin önemi anlaşıldı. Kendi özünden üretim yapmanın daha sürdürülebilir olduğuna kanaat getirildi. Yöre halkı, yöresel ve yerel ürünlerine sahip çıkıyor. Ama bu yeterli değil. Bunu sürdürülebilir kılmak önemli ki bu değerler 150 yıl sonra da varlığını sürdürebilsin. Bu anlamda meseleyi bireysel değil, toplumsal olarak kavrayıp organize hareket etmek önemli.
- Salgın döneminde metropol insanının kırsala göçü hızlandı. Bunu kırsalda üretilen ürünlere ilgi artışı izledi.
- Son dönemde tarım ve hayvancılık başlığı altında verilen kayıpları pek çok gelişmeyle açıklamak mümkün. Ancak meraların azalması ve çobanlık mesleğinin popüler kültürde küçümsenerek nitelikli bir meslek sayılmamasının kırsaldan şehre göçü daha da hızlandırdığı aşikâr. Gençlere kırsalda gelecek vaat edilemediği için nitelikli işgücü kırsalı ve toprağı terk ederek şehre göç etti.
- Çiftçiler her ne kadar tarımla uğraşmanın yorucu, zorlu ve riskli olmasından dolayı çocuklarına mesleklerini aktarmak istemeseler de kırsaldan ziyade şehirdeki gençler toprağın karlı bir yatırım aracı olduğunu fark etti. Bunun nedeni de teknoloji. Ürünleri daha sağlıklı ama az maliyetle üretebilmek ve bunu sürdürülebilirlik koşullarına uygun yapabilmek için teknolojiye muhtacız. Dünyada kullanılan suyun yüzde 70’i tarımda kullanılıyor. O nedenle teknoloji bu alanda lüksten ziyade bir ihtiyaç. Bu yüzden de tarım, yeni bir girişimcilik alanı olarak görülüyor.
- Pandemi süreci tarımda büyük bir dengesizliği beraberinde getiriyor. Zira sadece hasat için gidilen ya da hâlihazırda şehirde yaşayan ama belli dönemlerde tarlalara giden çiftçiler bu süreç boyunca tarlalarla ilgilenemedi. O nedenle önümüzdeki dönemde arz-talep arasında bir dengesizlik yaşanacağı öngörülüyor.
- WWF’in paylaşımına göre Türkiye, kişi başına kullanılabilir su miktarı göz önünde bulundurulduğunda, su fakirliği çeken bir ülke olarak kabul ediliyor. Projeksiyonlara göre, bugün 1,519 metreküp olan kişi başına düşen su miktarının 2030 yılında 100 milyonluk nüfusla 1100 metreküpe düşeceği öngörülüyor. Dolayısıyla bir şeyler değişmeli ve bireyler daha fazla bilinçlendirilmeli ve sorumluluk almalı.
- Gıdadaki dezenformasyon daha büyük bir hal aldı. Bu sebeple insanlar güven duyduğu hatta geçmişte daha az kullandığı markalara döndü. Bu kaygının yönetimi anlamında önümüzdeki dönem gıda konusunda gerçek bilgilendirme sağlayacak iletişimler ön plana çıkacak. Hammaddeden nihai ürün paketlemesine kadar tüm süreçlerin dijital ortamdan takip edilebileceği platformlar doğacak.
- Hayvansal bazlı proteinden bitkisel bazlı protein tüketimine doğru ilerleyen daha sağlıklı bir beslenme tarzına geçiş başladı. İçeceklerde de daha yenileyici ve besleyici bir tüketim tarzı hâkim. Bunun altında da kendi kendine daha çok yeten bir tüketici kitlesinin olduğunu söyleyebiliriz.
- Sürekli aynı ürünü yemek ülke toprağına da insana da zarar veriyor. Gıda çeşitliliğini, biyoçeşitliliği sağlamamız lazım. Bir ülke, geleneklerine ne kadar sahip çıkarsa geleceğine de o denli sahip çıkabilir.
- Ekosistemi sadece ticari değil, sağlık ve sürdürülebilirlik anlamında da ayakta tutmak gerekiyor. Bu anlamda markalar çiftçiye yalnızca maddi anlamda değil, bilinçlenmeleri konusunda da daha fazla destek olmalı.
[ad_2]
Bu yazı alıntıdır. Kaynak linle buradan ulaşabilirsiniz.